Tarih: 15.06.2019 16:35

Bir baba anlatıyor; “Babalar da çocuktu…”

Facebook Twitter Linked-in

Hani şu her şeyi yapabilen, dünyanın en güçlü, en zeki, en komik, en sert, uyuduğunu görmeyip, işden eve gelişini heyecanla beklediğiniz, stresini maçta attığını söyleyen ancak evde, sizin çizgi film izleyebilmeniz için maç izlemeyen, tek tatili olan pazar günü planını, sizin mutluluğunuz üzerine kuran adam var ya… Hani baba derken dudağınızdan akıttığınız bal ile beslenip, yüzünüzdeki gülücük, yanağınızdaki gamzenin  sıcaklığı ile ısınan o dam var ya, o da bir zamanlar çocuktu biliyor musunuz. Ve size bir şey söyleyeyim mi? Aslında hala bir tarafı halen çocuk. Bazen anlatıyor kendine çocukluğunu… Merak ediyor musunuz? Nasılmış bakın… Fakir bir aileydik biz. Altı çocuklu, iki göz odalı bir evde yaşayan çiftçi ailesiydik. Sabah babamın demlediği çayın yanına annemin hazırladığı, bir tas zeytin, azıcık peynir ve domates salatasıyla tarifsiz lezzet yüklü kahvaltıyla başlardı günümüz.Gün boyu karınca yuvası gibi yoğun trafiğin yaşandığı evde herkesin bir vazifesi, sorumluluğu vardı. En küçükleri bendim kardeşlerin ama belki en çok ben çalışıyordum. Nerden mi biliyorum. Tüm bakkal işleri benden sorulurdu. Ekmeği bakkaldan, pideyi fırından alırdım da, bulamadım mı Çaykur’un 200 gramlık paketini  bir bakkalda, gelmezdim bulamadım diye. Belki iki üç mahalle dolaşır bir bakkalda bulup alırdım. Eğer yok dersem bilirdim çünkü ertesi sabah çay demlenmeyecek evde. İşte böyleydi sorumluluk anlayışımız. Elektrikler günde iki kere kesilir, akşam mutlaka gaz lambası veya gaz kıtlığı varsa mumla aydınlanırdı ev. Sular da sık sık kesilir mahalle çeşmesinden bazen de lüks olsun diye Güplüce’den doldururdum suyu. Bisikletim vardı ya. Gezmek için de kullanırdım ama, asıl alış verişleri, değiştirdiğim tüpleri, doldurduğum su bidonlarını taşırdım. Evimize televizyon ben on yaşında iken girdi. Mahallede vardı bir tane komşumuzda. Ama her gün de gidilmiyordu misafirliğe… Babam kızıyordu. “Ayıp oğlum her gün her gün olur mu?” diyordu. O da bıktı bana bunu demekten de bir gün at arabasına atıp  getirivermiş. Okuldan gelip görünce salonumuzda televizyonu nasıl da sarılmıştım rahmetli babama. Tamam tamam deyip öptürmemişti yine. Sululuktan hoşlanmazdı rahmetli. Bizi çok sevdiğini bilirdim de, belli etmezdi hiç. Bakkaldan alışverişten artan paradan koz helva, simit, gazoz aldığımda kızmadığından da bilirim beni sevdiğini. Nasihat ederdi bir de; 'oğlum okuyun, adam olun' diye. Bu dediği ‘adam’ kelimesi ne kadar da içi dolu bir kelimeymiş. Bunu yıllar içinde öğrendim. Kendi pek zengin değildi ama gerçekten tam da kendi söylediği gibi adamdı. Rahmetli olduktan sonra,  kimlere ne gizli yardımlar yaptığını öğrenince anladım, onun adam derken neyi kastettiğini. İşte böyle bir babanın çocuğu şimdiki babalardan birçoğu… o yüzden evlatlarına kıyamıyor, bir dediklerini iki etmiyorlar. Çocukları mutlu olunca, kendi çocuklukları akıllarına geliyor ve bir kez daha yaşıyorlar hayal ettikleri çocukluklarını. İşte şimdinin babaları, hayalindeki çocukluğu yıllar sonra yaşarken mutlu olan babalar… BABALAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN… Çocuklar size son sözüm; babanızın kıymetini bilin… Süleyman Kollu


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —