Tarih: 20.06.2020 15:59

COVİD-19 İLE YAŞAMAK

Facebook Twitter Linked-in

Aralık 2019'da Çin'de başlayıp bir kaç ayda tüm dünyayı etkileyen ve ülkemiz dahil dünyanın tüm ülkelerinde her geçen gün artarak devam eden beş yüz bin kişinin ölümüne neden olan yeni tip koronavirüs, Covid-19 insanoğlunun yaşantısını kökten değiştirdi. Sosyal yaşantıda, iş hayatında, kamu yönetiminde, sağlık, eğitim, savunma gibi tüm alanlarda yeni düzenlemeler, önlem, kısıtlama ve yeni uygulamalar gündeme geldi. Ülkemiz Aralık ayında Çin'in Wuhan eyaletinde başlayan ve önce İran sonra  avrupaya ve ardından tüm dünyaya yayılan pandeminin ilk günlerinde sağlık açısından birçok tedbir uygulaması ile gerekli hazırlıkları yaptı. Maske, klorakinin ilacı, hastane, yoğun bakım üniteleri, solunum cihazları , test kitleri velhasıl salgının etkisiyle oluşan test yapılabilme, tedavi edebilme, hastalığı önleme gayretleri takdir edilen ülkemiz dünyanın 120 den fazla ülkesine de bağış olarak sağlık ürünleri, ekipman göndererek  yardım elini uzattı. Dünya devi USA, demokrasi ve insan haklarının en kutsal savunucusu, zengin ve güçlü! devletler topluluğu Avrupa Birliği (AB) hem teknik yeterlilik hem de insani yaklaşımları bakımından sınıfta kaldı. Amerika vatandaşlarını ölümle baş başa bırakırken 100 binden fazla vatandaşını kaybetti. Avrupa birliğinde ise mart nisan aylarında maske krizleri yaşandı. Fransa, almanya, italya ve ingiltere arasında yaşanan kargodaki tıbbi ürün ve maskelere el koymalar bir birlik olamadıkları gerçeğini ortaya çıkarırken, Salgında avrupa birliğinde ilk etkilenen ve 30 bin civarında vatandaşını kaybeden İtalya'nın yalnız ve yardımsız bırakılması, İtalya'nın yardımına birlik üyesi olmayan Türkiye'nin uçakla dolusu yardım göndermesi manidar olduğu kadar Avrupa Birliği fiyaskosunun da göstergesi olmuştur. WHO , dünya sağlık örgütü (DSÖ) salgının en başından itibaren umursamaz, önemsemez tavır ve kararlarıyla salgının kısa sürede tüm dünyaya yayılmasında baş aktör olmuş, ben dahil bir çoğunun, "acaba DSÖ bu salgının olmasını mı istiyor? " sorusunu aklına getirmişti. Türkiye'deki Covid-19 tedavilerinde erken dönemde kullanılarak tedavide başarının artmasında etkili olan sıtma tedavisinde kullanılan Klorokinin ilacının DSÖ tarafından Mart-nisan döneminde faydasız ilaç olarak tanıtılması şüpheleri kuvvetlendirmiş, Amerikan başkanı Trump ile DSÖ arasında yaşanan gerginlik şüpheyi kanıtlamıştı. Şimdi haziran ayına gelindiğinde 100 bin üzerinde Amerika Birleşik Devletleri'nde, 50 bin den fazla Güney Amerikada, 50 bin kadar İngiltere, ve 30 bin Fransa, 30 bin İspanya, 30 bin İtalya, Almanya ve diğer ülkelerde de oldukça fazla sayıda, dünya çapında 500 bin kayıp ve bitti denilen Çin'de başlayan giderek artan yeni vakalar ikinci dalga ve salgının tahmin edilenden çok süreceği fikrini olgunlaştırıyor. Yakın çevremizden başlayarak şehrimize, bölgemize, ülkemize ve tüm dünyaya bakışımızı çevirdiğimizde aslında "çok erken normalleşme ile birlikte erken dönem rahatlığının kötü sonuçlarını yaşamaya başladık" fikrini ortaya koyabiliriz. Geçen hafta azalan ivmeli, 700'lerdeki vaka sayısının bu günlerde değişken grafik çizen 1500'lerde olmasının açıklaması bu. Peki ne yapmalı, ne yapmamalıyız? Aslında kesin ve kati bir korunma, tedavi, ilaç, aşı olmadan bir salgından bu denli kayıpla kurtulmak ülkemiz açısından çok olumlu demek istiyoruz. Ancak salgın bitmediği için henüz bunu söyleyemiyoruz. Salgın devam ediyor. Uzmanların yayılmaması adına vurguladıkları  maske, mesafe ve el hijyeni önerileri şu an somut olan en kuvvetli korunma biçimi. Çocuğundan yaşlısına, ev hanımından çalışanına, yönetici ve amirlerden memurlara, en üst bürokrattan tarlasında çalışan çiftçisine kadar sorumlu davranma mecburiyetimiz var. Bu önlem ve öneriler kendi sağlığımız için öneri olabilir, ancak başkalarının sağlığı açısından görev ve mecburiyet olarak algılanmalı. Bu sebeple Pandemi kurulunun tavsiyeleriyle konulan kurallara, kısıtlamalara uymayanlar, toplum için ciddi tehdit oluşturduğundan sadece para cezası uygulaması ile yetinilmemeli. Covid-19 testi pozitif çıkan ve elini kolunu sallayarak sokaklarda, şehir içinde gezen, karantina altına alındığı halde sınırları aşan, hasta olduğu anlaşılınca hastaneden başlayarak, bankamatiklere, marketlerdeki ürünlere belki görmediğimiz daha nerelere tükürerek yüksek sesle bizde varsa size de bulaşsın naraları atanlar cezasız bırakılmamalı. Bunu kolluk kuvvetleri acilen yapmalı. Gereken önlem alınmalı, işin ciddiyetine varılmalı. Aksi halde hiç istenmez ancak halktan birileri tepkilerini fiziki boyuta taşırsa önlenmesi zor olacağı gibi, toplumsal barışı önemli ölçüde zedeler. Evet bu yaz belki çok sıcak geçecek. Bu yaz önlemlerin uygulanması, salgına karşı duyarlı olarak, maske mesafe ve hijyen kurallarına uyarak yaşamak, bizleri sıkıntıya sokacak. Piknik alanlarında serbestçe dolaşamayacağız, su kenarlarında aileler bir araya gelip şenlik yapamayacak. Belki maske nefes almamızı zorlaştıracak, sıcak rahatsız edecek. Ancak önümüzdeki birkaç ay sonra önü alınamaz bir salgını ülkemizde yaşamak istemiyorsak bazı alışkanlıklarımızı erteleyeceğiz. Şimdi sıkıntıları göğüsleyip, önerilen önlemleri sağduyulu, sorumluk anlayışı ile karşılayıp maske, mesafe ve hijyen kurallarına uyarak yaşama zamanı. Sağlıklı günlere en kısa zamanda kavuşmak dileğiyle. Süleyman Kollu


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —